Etki Yatırımı, GİRİŞİMCİLER, KONULAR

Mehru Öztürk : Adım Adım Harmanlayarak Olgunlaşan Girişimcilik Serüveni

Brené Brown, Amerikalı bir araştırmacı profesör, yazar ve konuşmacıdır. Yaklaşık yirmi yıldır utanç, kırılganlık, cesaret ve empati konuları üzerine yaptığı derinlemesine araştırmalarla tanınır. Çalışmaları, insan deneyiminin bu temel unsurlarına bilimsel bir perspektif getirerek, milyonlarca insanın kendileri ve başkalarıyla daha otantik bir şekilde bağ kurmalarına yardımcı olmuştur. Brown’ın araştırmalarının merkezinde kırılganlığın bir zayıflık değil, bir cesaret göstergesi olduğu fikri yer alır.

Ona göre, tam kalple yaşamak, kusurlu olduğumuzu kabul etmek ve kendimizi olduğu gibi ortaya koyma cesaretine sahip olmakla mümkündür. Utanç duygusu ise bağlantının önündeki en büyük engeldir ve utançla yüzleşmeden gerçek bir aidiyet ve sevgi deneyimi yaşanamaz.

Brown, otantikliğin ve kendini olduğu gibi kabul etmenin önemini vurgular. Mükemmeliyetçilik ve yetersizlik korkusunun insanları nasıl kısıtladığını anlatır ve “yeterince iyi olma” düşüncesini benimsemenin önemini ortaya koyar. Bu, birçok kişisel gelişim yaklaşımının aksine, kusurları gizlemek yerine onları kucaklamaya teşvik eder. Brene Brown’un  çalışmaları, empatinin ve gerçek insan bağlantısının ne kadar hayati olduğunu sürekli olarak vurgular.

Fakat ilham perileri sadece yurtdışında gezmiyor !   Buraya kadar size Brene Brown’u anlatmamın sebebi, ondan aldığı ilhamla yol  alan,

Mehru Öztürk ile yaptığım, farkındalığımı artıran samimi röportaj :

Mehru Öztürk  Girişimcilik Vakfı ve Founderone’ın genel müdürü. Kendisi uzun yıllar sivil toplum kuruluşlarında, sahada başladığı pratiklere, tepe yönetici olarak devam etmiş bir profesyonel, aynı zamanda tam  bir sosyal girişimci. Fakat aynı apartman komşunuz gibi, duru ve akıcı bir sohbet için konuştuğunuz, kendini ifade etmekte zorlanmayan, hala yolda olmanın bilincini taşıyan, ve sizin de ufkunuzun genişlemesine yol açan bir insan

Mehru Öztürk’ün yolu küçük yaşlarda İbrahim Betil ile kesişmiş. TEGV de başlayan çalışmaya, TOG’un ( Toplum Gönüllüleri Vakfı ) nın kuruluşu ve sonrasındaki yönetimi eşlik etmiş ve hala mütevelli heyetinde yer alıyor.  Çok genç yaşta İbrahim Betil’den üslup ve vizyon konusunda önemli kazanımlar elde ettiğini belirtiyor. Sonrasında İhsan Elgin’le birlikte, Özyeğin Üniversite bünyesindeki ilk Sosyal Girişimcilik programını o yönetmiş. Bu inovatif program sayesinde, İhsan Elgin’in hem futuristik hem de stratejik  yaklaşımı, ona oldukça deneyim ve bu alanda farkındalık kazandırmış.

Özlem Yeşildere ise, başlangıçta Mehru Öztürk’ ün pek de sevimli bulmadığı konular olan finans alanında ona mentorluk yapıyor. Bu mentorluk ona, finansın sürdürülebilirlik adına hayati öneminin farkındalığını katıyor. Fakat Özlem Yeşildere’ nin esas katkısı, Türkiye’ de yaşayan bir kadın olarak liderlik yapmanın, başka kadınlara da rol model olmanın önemini ve pratiğini onda görmesi olmuş. İşte o da, bu bakış açısıyla kendi yaşamsal deneyimlerine  yön verip, yolunu bu doğrultuda çizmiş.

Bugünkü pozisyonu ise, ortak arkadaşları ile tanıştırılıp, aynı gün, aynı vizyonla yola çıkıp, Girişimcilik Vakfı ve Founderone’ın ortak kurucusu Sina Afra ile şekillenmiş ve vakıf için ilk adımı  birlikte ortaklaşa atmışlar. İşte size yukarıda saydığım tüm köşe taşları, Mehru Öztürk’ ün bugünkü volümü yüksek başarısını, anlamlandırmamız içindi. Bugün Mehru Öztürk, genel müdürü olduğu vakıfları, sürdürülebilirlik, ölçeklenebilirlik ve şeffaflık açısından adeta bir startup gibi yönetiyor.

Vakıf yönetiminde hiç kriz yok mu ?  Var tabii ki . Zaten Mehru Öztürk’ün esas başarısı, kriz yönetimindeki soğukkanlılığını ve iletişim dilindeki  ustalığını sahaya yansıtmasından geliyor.Bu modelin başarısını vakıfların sadece finansal değil, katılımcıların yoğun talebi, ve en önemlisi vakıftan destek gören gençlerin, daha sonra bu  vakıflara hizmet alanında bayrağı devralması olarak, net bir şekilde gözlemleyebiliyoruz.

Mehru Öztürk ,  masanın iki tarafında da harmanladığı  deneyimleriyle beraber, Good Factor ile  girişimci ruhunu ayrıca devam ettiriyor. Butik hizmet veren girişimini ve bu yeni şapkayı, öncesinde beraber çalıştığı, aynı dili konuştuğu  dostu, Betül Selcen Özer‘le birlikte taşıyor.

Betül Selcen Özer, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun ve Yüksek lisans derecesini Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Ekonomik ve Sosyal Demografi Ana Bilim Dalı’ndan almış. Turmepa, TOG, Tohum Otizm Vakfı, KODA, Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği Betül Selcen Özer’in akademik çalışmaları dışında, ödüller topladığı, aktif proje yönetimi yaptığı sivil toplum kuruluşlarından bazılarını işaret ediyor.

Good Factor , Şirketlerle ile STK’ lar arasında gelişen sosyal sorumluluk projelerinin, her iki tarafın da, maddi ve manevi anlamda kazançlı çıkmasının, sürdürülebilir projelerin ana faktörü olduğuna inanıyor. Good Factor işte bu alanda arabulucu konumunda kalarak, her iki tarafın çıkarları doğrultusunda , profesyonel olarak  proje geliştiriyorlar. Bu sonuca ulaşmak için, bir projeyi 360 derece, tüm paydaşları ile ele almanın, iletişimi özenle ilmik ilmik tasarlamanın, ve bir hikaye yaratmanın gerekliliğini savunuyorlar.

Hiç de kolay olmayan bu tasarım ve aksiyon anlayışının,  ve bunu Good Factor olarak  inşa etmenin,  Mehru Öztürk ve Betül Selcen Özer‘in, bu alanda uzun yıllar biriktirdiği kültür, liderlik anlayışı ve insan odaklı deneyimlerinden güç aldığını görüyoruz.

Evet Mehru Öztürk ve Betül Selcen Özer  gibi kadınlar, herkes gibi değişim yaratmak istiyorlar doğru. Ama onlar istemekle yetinmiyorlar, ellerini uzattıkları her projede ve  her defasında sonuç odaklı, sürdürülebilir eylemlere dönüştürüyorlar. Onlar toplumdaki sosyal sorunlara eğilmenin, girişimci yaklaşımla  tezatlık oluşturmadığını, arzu ettiğimiz toplumsal dönüşümde, kadınların en başat rolü oynayabileceğini bize kanıtlıyorlar.

Ve yine hiç bir şeyin tek başına değiştirilemeyeceğini,  bu yüzden peşlerinden gelen gençleri , geleceğimizin  projelerine dahil etme ve iz bırakma becerisini, bize açıkça gösteriyorlar.

Sosyal medya, toplumsal sorunlarımıza katma değer üretemeyen kişilerin söylemleri ile, zihnimizi her gün gereksiz ve  verimsiz şekilde meşgul ediyor. İşte bu yüzden, az konuşan, yalnızca söylemleriyle değil,  eylemleri ile de farkındalık yaratan  kişiler zihnimizde iz bırakıyor.

Biz erkekler, her krizde, her sorunda, kavgadan galip çıkıp, gücümüzü ispatlama çabasındayız. Oysa kadınlar belki de içgüdüsel olarak, her sorunu, iki tarafın da en az hasarıyla, ama en hızlı ve barışçıl bir şekilde  çözümlemeye gayret ediyorlar.

İşte bu yüzden şirketlerin ve siyasi erklerin yönetim kurullarının, en az yarısının kadınlardan oluşması gerektiğine ben de katılıyorum.

Erich Fromm ” Yaşamı paylaşmak, sevgiyi paylaşmaktır. İletişim kurmaktır. Vermeden alınamaz tek şeydir mutluluk. Önce ver ; sonra  al ” demiş

Sanırım Mehru Öztürk ile Betül Selcen Özer‘in gizli mottosu da, bu olsa gerek.

Sevgiyle Kalın

Back to list